Merak ediyorum! 19 yıldır iktidarda her fırsatta, 'bizim siyaset mantığımız, Dicle kenarında bir koyunu, kurt kapsa onun hesabını nasıl veririz, üzerine kuruludur' diyen bir anlayış var. Ki, aynı iktidar en çok dile getirdiği hadis-i şerifte, 'komşusu açken tok yatan bizden değildir' hadisidir.
Bu mantık ülke sınırlarımızı bile aştı. Sayın Erdoğan, "yardıma muhtaç ülkelere yardım gönderiyoruz" dedi.
İçişleri Bakanı Soylu, Suriye topraklarında tamamladıkları 60 bin, yapımı devam eden 35 bin konutun teslim töreninde aynı hadis-i şerifi dile getirdi.
Diğer taraftan ekonomi olarak, siyaset olarak, sanayi-ticaret olarak, yargı-hukuk, sağlık, eğitim, sosyal hayat ve özgürlükler olarak her daim kötülenen eski Türkiye ve diriliş olarak gösterilen yeni Türkiye profili var ortada.
Bir de bu profili yalanlayan gerçekler var. Mesela! Bu kadar mutlu bir devlet profilinde yaşayan insanımız neden canına kıyıyor? Artık her şeyin tadına vardık, ölüm nasıl diye meraklandığı için mi?
Bakın! Türkiye'de 2002-2019 yılları arasında geçim sıkıntısı veya ekonomik gerekçelerle kayıtlara geçen intihar sayısı 5 bin 806 kişi.
2019, 2020 ve geçen 5 ayda ise bu rakamlar katlandı. İlginçtir! Ajanslar artık intihar haberi yapmıyor. Yapsa bile, 'bilinmeyen nedenlerle, psikolojik sorunları olduğu öğrenilen, aile içi sorunlardan' dolayı gibi açıklamaları koyuyorlar.
Ekonomik diyemiyorlar, açlık, işsizlik diyemiyorlar. Atanamadığı için, iftiraya uğradığı için, haksız yere kovulduğu için diyemiyorlar.
Medya bu gerçekleri tartışmıyor. Neden? Çünkü koltuk sahiplerinin çizdiği profili zedelerlerse, kendilerinin de zedeleneceğinden korkuyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Uluslararası Göç Örgütü'nün Akdeniz'deki tekne kazasında 100'den fazla göçmenin yaşamını yitirdiği gün şu açıklamayı yapmıştı:
"Kalbi ve vicdanı olmayan bir dünya sisteminin günah defterine yazılan kaçıncı cürümdür bu?
İnsanlığın uyanması için daha kaç masum can kaybedilmeli? Mağdurun ve mazlumun sahipsiz kaldığı bir dünyada ölen, insanlar değil insanlıktır."
Aynı gün haberlerde Aksaray-Eskil ilçesinden bir dram düştü. Haber başlığı: "Eskilli hemşerimiz Seyit Talaşlı intihar etti."
Neden intihar etti? Bir yıl önce hanımı kanserden vefat etmiş, 4 çocukla kalmış. Babası kanser hastası, annesi de hasta. Seyit kardeşimiz Eskil´de iş bulamamış, Konya'ya giderek asgari ücretli bir iş bulmuş.
Kanser hastası babasını Konya'ya getiriyor. Geceleri çalışıyor, gündüzleri hastaneye babasının yanına gidiyor. Dört çocuğu ise memlekette. İkisi hasta ve hasta çocuklarına da, hasta annesi bakıyordu.
Anlatılanlar çok daha fazla. Neticede sesini duyuramayan, sesi duyulmayan Seyit daha fazla dayanamadı. Geride hasta anne ve babasını ve dört ciğerparesini bırakarak hayatına son verdi. (film senaristleri bunları senaryo edin)
Bir hafta içinde kaç intihar gerçekleşti? Mersin'in Mut ilçesinde yaklaşık 10 yıldır kiraladığı küçük bir dükkanında kokoreççilik yapan 48 yaşındaki, 1 çocuk babası Murat Gümüş, 'kaç gündür siftah etmeden dükkan kapatıyorum' notunu bırakarak evinin önünde kendisini astı.
İzmir'in, Buca ve Karabağlar ilçelerinde iki kahvehane işletmecisi ekonomik sıkıntıları nedeniyle yaşamına son verdi.
Antakya'da 25 yaşındaki, Diyarbakır'da ise 22 yaşındaki ii genç işsizlik ve ekonomik sorunları nedeniyle hayatlarına son verdiler.
Hatay Valiliği önünde daha 42 yaşında ve 'çocuklarım aç, iş istiyorum anlamıyor musunuz' diyerek kendini yakan Adem Yarıcı'yı hatırladınız mı?
Ya Zeytinburnu'nda 1,5 yaşındaki kızlarını komşuya bırak intihar eden genç çifti hatırladınız mı?
Sadece intihar mı?
Ekonomik nedenlerden dolayı insanlarımız fuhşa sürükleniyor.
Ekonomik nedenlerden dolayı insanımız hırsızlığa, gaspa hatta mafya tetikçiliğine sürükleniyor.
Ekonomik nedenlerden dolayı insanlarımız katil oluyor, eşini, arkadaşını, anne-babasını, kardeşini öldürüyor.
Şahlanmış Türkiye'de bu tablo nasıl ortaya çıktı?
Diğer taraftan Milli Eğitim'in kadrosunda 1 milyon 200 bin öğretmen var.
Türkiye'de 105 tane ilâhiyat fakültesi ve İslami ilimler fakültesi vardır.
Bu fakültelerde yaklaşık 7 bin profesör, öğretim üyesi, doçentler, araştırma görevlileri ve doktorlar hizmet vermekte. Her yıl 15 bin genç ilahiyat fakültelerinden mezun oluyor.
Bin 600'ün üzerindeki İmam Hatiplerde din eğitimi veren on binlerce öğretmen var.
85 bin camide 130 bin kişi İslam'ı (!) anlatıyor. Aynı bapta yaklaşık 300 bin kişi de Diyanet'ten emekli. Yani iş hayatlarını namaz kıldırarak, dini kavramlardan bahsederek geçirmiş insanlar var.
Haliyle soruyorum: İnsanımız neden ve nasıl bu denli vahim milli-manevi kimlik kaybına uğradı ve ekonomik, sosyal, ahlaki olarak bu kadar büyük dehlizlere sürüklendi?
Bu sorunun cevabını merhum Prof. Dr. Haydar Baş yıllarca dile getirir ve şöyle derdi: "Başa geçenler, kurumları düzeltmek istese de, hak ve hukuk dağıtmak gayesinde olsa da asıl problemi halledemedikleri için başarılı olamıyorlar.
Her zaman ifade ediyoruz. Önce insan meselesi çözülmelidir. İnsan, 'Hak adına ve kendi yararına' kazanılmadıktan sonra hangi kanunu, nizamı getirseniz, hangi düzenlemeyi yapsanız da işe yaramayacaktır."
Siyasiler bu gayrete hiç girmedi, insanı ihmal ettiler. İnsanımız da kendini ihmal etti ve 'insan gönüldür' diyen o kapıya sırt döndü.
- Kıbrıs’a NATO kılıfı / 29.11.2024
- Jennifer Lopez, Sudeysi, Kabe ve Erdoğan / 28.11.2024
- AKP ve MHP, Türkiye’nin gerçek düşmanını perdeliyor / 27.11.2024
- Tam bağımsız Türkiye için vakit tamam, söz konusu vatandır / 25.11.2024
- Sinirde Avrupa’da birinci dünyada ikinci olmuşuz / 24.11.2024
- Tarımı bitirdiler… Şahidim Sayın Erdoğan’dır / 23.11.2024
- Ümmü'l-Benin gibi Ehl-i Beyt’i sevmek / 22.11.2024
- Mevzu kılıç kaldırmak değil, Atatürk / 21.11.2024
- AKP, Türkiye’de fakirliği bitiren partidir! / 20.11.2024