İnsan, inançların kavgası ve İslam dünyası
“Müslüman, Müslümanın kardeşi.” Kim kardeş? Müminler kardeş. Şimdi bazıları diyor ki insanlar kardeş. İnsanlar beşer sıfatında olan insan, Âdem sıfatında olan, insan sıfatında olan bunların hepsi bir değil
23.09.2024 18:11:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
"Müslüman, Müslümanın kardeşi." Kim kardeş? Müminler kardeş. Şimdi bazıları diyor ki insanlar kardeş. İnsanlar beşer sıfatında olan insan, Âdem sıfatında olan, insan sıfatında olan bunların hepsi bir değil. Elmayla armudu bir araya getiremediğin gibi bunların hepsini de bir araya getiremezsin.
İnkâr edenle ikrar edeni, yaşayanla yaşayamayanı, bunları bir araya getiremezsin. Ha! İnananlar kardeş olduğu için onlarla beraber olmanın füyüzatı sizi sarar kuşatır.
Onun sevgisini evvela kalbinize koyacaksınız. Bu sevgi sizi yavaş yavaş Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz'e ondan Cenâb-ı Vacibu'l Vücud Hazretlerine. Fenafil ihvan denir buna.
Yani, Müslümanda yok olmak. Onun sevgisiyle ihya olmak. Orda ihya oldun mu, o sevgi seni, kime taşır? Âlemlerin Efendisine taşır. Onda ihya oldun. O sevgi seni kime taşır? Cenab-ı Vacibu'l Vücud Hazretlerine. Allah bu manada kardeşliği yaşayan ve Cenab-ı Hakk'a vuslat eden kullarından eylesin…
Hocam bir de mü'minin, mü'mine kanı haramdır. Müslüman, Müslümanı kasten öldüremez. Kasten öldürdüğü zaman yeri cehennemdir.
Binaenaleyh Müslüman ve Müslümanlara karşı bir müminin yapacağı ancak hayır olabilir. Onların imhasını, yok olmasını, hiçbir bahaneyle ortaya sürüp, haklı bir sebep ortaya koyamaz. Allah bunu ona haram kılmıştır.
Ha bunu yaptı ebedi hayatı gider. O Müslümanı korumakla, yani; Müslüman Müslümanın hayatını korumakla mükelleftir. Anlatabildim mi?
Biliyorsunuz, ilk insan Hz. Âdem'den bugüne kadar var olan insanlık arasında birtakım kavgalar oldu. Bu kavgalar bazen iç kavgalar şeklinde ortaya çıktı.
Bazen hak isteme adı altında milletler arasında ortaya çıktı. Coğrafyayı paylaşma adına ortaya çıktı…
Böyle bir dünya sahnesi önümüzde duruyor. Son dediğimiz durum olsa da, olmasa da aslında bütün toplumlar, kendi inançlarını ister kapalı, ister açık bir tarzda yaşamak durumundadırlar.
Tabi bu yaşantı zaman içerisinde büyüme arzusuyla beraber buluşunca orası da bizim olsa, burası da bizim olsa şeklinde bir düşüncenin ortaya çıkmasına sebep olur ki, haliyle maddi gibi görülen bir kavganın, menfaatin zannedildiği bir durum ortaya çıkar.
Aslında orada ortaya çıkan konu ideolojik bir çıkardır veya manevi bir çıkardır. İnsanın dini olarak kendisini bir noktada kabul etmesi o tarafın insanı olarak görmesidir.
Bütün savaşların temelinde az veya çok bu dediğim nükte yatmaktadır… Aynı düşünce aynı hisler aynı duygular bugün de devam ediyor. O insan, bugün de var.
Bugün de onun kendi duygusunu, kendi düşüncesini, kendi menfaatini, kendi ideolojisini bütün ideolojilerin üstünde inancını bütün inançların üstünde görebilme merkezi var.
Yani, hepimizde böyle bir duygu var. Onun için bugün hâkim olan güçlerin kendisini hâkim noktada görebilmesi için mutlak surette başta ifade ettiğiniz gibi İslâm dünyasıyla bir takışıklığın gerekçesi olsun veya olmasın ortaya çıktığını görüyoruz.
Buraya kadar anlattıklarımızı izah edersek geçmişte, gelecekte ve şimdide olan bütün kavgalar, birtakım menfaatler gibi görünen ideolojilerin aslında inanç kavgalarından başka bir şey olmadığı karşımıza çıkıyor.
Son şekle gelince işte Tunus'ta olmuştur, Libya'da olmuştur, Habeşistan'da oluyor, Mısır'da olmuştur. Şimdi komşumuz Suriye'nin başında olan olay.
Acaba bunun temelinde yatan espri nedir? İsterseniz dünyanın genelde geldiği noktayı iki üç cümleyle özetledikten sonra buna cevap vermek faydalı olur kanaatindeyim.
Bugün batının gözünde İslâm dünyası bütünüyle birlikte batının esaretinde olması gereken bir dünyadır. Onun içinde Büyük Ortadoğu Projesi adı altındaki bir projeyle Türkiye'nin de içinde olduğu, yirmi iki İslâm ülkesinin bunların tasarrufuna geçme programı projesi planı var.
Ha! Bugün bizi, birinci sıraya almadıysalar veya sonuncu sırada gösteriyorlarsa veya hiç göstermiyorlarsa ne olursa olsun asıl hedefte Türkiye'dir, Türk milletidir.
Çünkü bütün bu coğrafyanın başını Türkler çekmiştir. Türk devleti çekmiştir, Türk milleti çekmiştir.
E, şimdi hepsinin meselesini halledecek veya hepsini kendi tarafına bağlama imkânını bulacak ondan sonrada kalkacak "a siz ne kadar hoş bir milletsiniz devletsiniz" diyecek…
Binaenaleyh bundan sonra yapılacak olan bir ülkenin kaynaklarının elde edilişi, o ülkeyi Batı'nın tasarrufuna geçmesi herhangi bir müdahalenin dışardan olmasıyla değil, içeriden bunu halkın halletmesi, milletin halletmesi lazımdır.
Ne adında? "İnsan haklarını talep ediyor."
Ne adında? "Demokratik kavga veriyor" sözleri adı altında.
"Bizim menfaatlerimiz buralarda hâkim olacak" diye bir karar alınmıştır. Colin Powell'ın (ABD) hariciye vekilliği döneminde.
Şimdi geliyoruz o günden bugüne çok vakit geçmedi. Bir de baktık Tunus'ta bir anda efendim muhalif bir grup iktidara karşı ortaya çıktı. Libya'da bir grup ortaya çıktı, Mısır'da bir grup ortaya çıktı, Suriye'de bir grup ortaya çıktı vesaire Habeşistan'da…
Biz zannediyoruz ki, bunlar hakikaten halkın çok masum talepleri ama araştırıp işin içine girdiğimiz zaman görüyoruz ki, bu ülkelerle batı ülkelerinin temasından sonra özellikle Türkiye'yi devreye koyduktan sonra…
Hatırlarsan Sayın Başbakanımıza bir kurtarıcı gözüyle bakıyordu İslâm dünyası. Onun için her ülke, kendi kapısını ardına kadar açtı.
Sağolsun bizimkiler de bu kapıdan girince olan ondan sonra oldu. İşte onların bildikleri diyelim, bilmedikleri diyelim bu karar altında o dünyada çok ciddi bir kadrolaşmaya gittiler. İsyan hareketleri hazırlandı, eğitimler yapıldı…
İşin enteresan tarafı burada Türkiye, müdahil bir durumla onların haklarını müdafaa edip, batı dünyasına karşı tavrını belirlemesi gerekirken, Türkiye sanki onlardan bir taraf, onların adına burada aracılık yapıyor, onu yapıyor bunu yapıyor.
E, bu bize yakışır mı? Yani, bu bizim neymiş "oradaki rejim, doğru bir rejim değil."
Sen, doğru bir rejim demediğin, Suriye'de ben akşam Mehmet beyi takip ettim, Mehmet Yuva bey öğretim görevlisi Şam'da üniversitede diyor ki, "bizim ceza hukukumuz İslam'dır."
Yani, bunlar, bir zaman "şeriatı getireceğiz" diyorlardı. Diyor ki, "Bizde bu İslam'dır. Şeriattır. Miras hukukumuz İslam'dır, aile hukukumuz İslam'dır, ticaret hukukumuz İslam'dır." Bunu diyor adam.
Sen de diyorsun ki, "bunları kaldıracağız, biz, batıyla birlikte demokrasiyi getireceğiz."
Peki, adama sorarlar: "Senin dün dediğin mi doğru, bugün dediğin mi doğru?" (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)
İnkâr edenle ikrar edeni, yaşayanla yaşayamayanı, bunları bir araya getiremezsin. Ha! İnananlar kardeş olduğu için onlarla beraber olmanın füyüzatı sizi sarar kuşatır.
Onun sevgisini evvela kalbinize koyacaksınız. Bu sevgi sizi yavaş yavaş Hz. Fahr-i Âlem Efendimiz'e ondan Cenâb-ı Vacibu'l Vücud Hazretlerine. Fenafil ihvan denir buna.
Yani, Müslümanda yok olmak. Onun sevgisiyle ihya olmak. Orda ihya oldun mu, o sevgi seni, kime taşır? Âlemlerin Efendisine taşır. Onda ihya oldun. O sevgi seni kime taşır? Cenab-ı Vacibu'l Vücud Hazretlerine. Allah bu manada kardeşliği yaşayan ve Cenab-ı Hakk'a vuslat eden kullarından eylesin…
Hocam bir de mü'minin, mü'mine kanı haramdır. Müslüman, Müslümanı kasten öldüremez. Kasten öldürdüğü zaman yeri cehennemdir.
Binaenaleyh Müslüman ve Müslümanlara karşı bir müminin yapacağı ancak hayır olabilir. Onların imhasını, yok olmasını, hiçbir bahaneyle ortaya sürüp, haklı bir sebep ortaya koyamaz. Allah bunu ona haram kılmıştır.
Ha bunu yaptı ebedi hayatı gider. O Müslümanı korumakla, yani; Müslüman Müslümanın hayatını korumakla mükelleftir. Anlatabildim mi?
Biliyorsunuz, ilk insan Hz. Âdem'den bugüne kadar var olan insanlık arasında birtakım kavgalar oldu. Bu kavgalar bazen iç kavgalar şeklinde ortaya çıktı.
Bazen hak isteme adı altında milletler arasında ortaya çıktı. Coğrafyayı paylaşma adına ortaya çıktı…
Böyle bir dünya sahnesi önümüzde duruyor. Son dediğimiz durum olsa da, olmasa da aslında bütün toplumlar, kendi inançlarını ister kapalı, ister açık bir tarzda yaşamak durumundadırlar.
Tabi bu yaşantı zaman içerisinde büyüme arzusuyla beraber buluşunca orası da bizim olsa, burası da bizim olsa şeklinde bir düşüncenin ortaya çıkmasına sebep olur ki, haliyle maddi gibi görülen bir kavganın, menfaatin zannedildiği bir durum ortaya çıkar.
Aslında orada ortaya çıkan konu ideolojik bir çıkardır veya manevi bir çıkardır. İnsanın dini olarak kendisini bir noktada kabul etmesi o tarafın insanı olarak görmesidir.
Bütün savaşların temelinde az veya çok bu dediğim nükte yatmaktadır… Aynı düşünce aynı hisler aynı duygular bugün de devam ediyor. O insan, bugün de var.
Bugün de onun kendi duygusunu, kendi düşüncesini, kendi menfaatini, kendi ideolojisini bütün ideolojilerin üstünde inancını bütün inançların üstünde görebilme merkezi var.
Yani, hepimizde böyle bir duygu var. Onun için bugün hâkim olan güçlerin kendisini hâkim noktada görebilmesi için mutlak surette başta ifade ettiğiniz gibi İslâm dünyasıyla bir takışıklığın gerekçesi olsun veya olmasın ortaya çıktığını görüyoruz.
Buraya kadar anlattıklarımızı izah edersek geçmişte, gelecekte ve şimdide olan bütün kavgalar, birtakım menfaatler gibi görünen ideolojilerin aslında inanç kavgalarından başka bir şey olmadığı karşımıza çıkıyor.
Son şekle gelince işte Tunus'ta olmuştur, Libya'da olmuştur, Habeşistan'da oluyor, Mısır'da olmuştur. Şimdi komşumuz Suriye'nin başında olan olay.
Acaba bunun temelinde yatan espri nedir? İsterseniz dünyanın genelde geldiği noktayı iki üç cümleyle özetledikten sonra buna cevap vermek faydalı olur kanaatindeyim.
Bugün batının gözünde İslâm dünyası bütünüyle birlikte batının esaretinde olması gereken bir dünyadır. Onun içinde Büyük Ortadoğu Projesi adı altındaki bir projeyle Türkiye'nin de içinde olduğu, yirmi iki İslâm ülkesinin bunların tasarrufuna geçme programı projesi planı var.
Ha! Bugün bizi, birinci sıraya almadıysalar veya sonuncu sırada gösteriyorlarsa veya hiç göstermiyorlarsa ne olursa olsun asıl hedefte Türkiye'dir, Türk milletidir.
Çünkü bütün bu coğrafyanın başını Türkler çekmiştir. Türk devleti çekmiştir, Türk milleti çekmiştir.
E, şimdi hepsinin meselesini halledecek veya hepsini kendi tarafına bağlama imkânını bulacak ondan sonrada kalkacak "a siz ne kadar hoş bir milletsiniz devletsiniz" diyecek…
Binaenaleyh bundan sonra yapılacak olan bir ülkenin kaynaklarının elde edilişi, o ülkeyi Batı'nın tasarrufuna geçmesi herhangi bir müdahalenin dışardan olmasıyla değil, içeriden bunu halkın halletmesi, milletin halletmesi lazımdır.
Ne adında? "İnsan haklarını talep ediyor."
Ne adında? "Demokratik kavga veriyor" sözleri adı altında.
"Bizim menfaatlerimiz buralarda hâkim olacak" diye bir karar alınmıştır. Colin Powell'ın (ABD) hariciye vekilliği döneminde.
Şimdi geliyoruz o günden bugüne çok vakit geçmedi. Bir de baktık Tunus'ta bir anda efendim muhalif bir grup iktidara karşı ortaya çıktı. Libya'da bir grup ortaya çıktı, Mısır'da bir grup ortaya çıktı, Suriye'de bir grup ortaya çıktı vesaire Habeşistan'da…
Biz zannediyoruz ki, bunlar hakikaten halkın çok masum talepleri ama araştırıp işin içine girdiğimiz zaman görüyoruz ki, bu ülkelerle batı ülkelerinin temasından sonra özellikle Türkiye'yi devreye koyduktan sonra…
Hatırlarsan Sayın Başbakanımıza bir kurtarıcı gözüyle bakıyordu İslâm dünyası. Onun için her ülke, kendi kapısını ardına kadar açtı.
Sağolsun bizimkiler de bu kapıdan girince olan ondan sonra oldu. İşte onların bildikleri diyelim, bilmedikleri diyelim bu karar altında o dünyada çok ciddi bir kadrolaşmaya gittiler. İsyan hareketleri hazırlandı, eğitimler yapıldı…
İşin enteresan tarafı burada Türkiye, müdahil bir durumla onların haklarını müdafaa edip, batı dünyasına karşı tavrını belirlemesi gerekirken, Türkiye sanki onlardan bir taraf, onların adına burada aracılık yapıyor, onu yapıyor bunu yapıyor.
E, bu bize yakışır mı? Yani, bu bizim neymiş "oradaki rejim, doğru bir rejim değil."
Sen, doğru bir rejim demediğin, Suriye'de ben akşam Mehmet beyi takip ettim, Mehmet Yuva bey öğretim görevlisi Şam'da üniversitede diyor ki, "bizim ceza hukukumuz İslam'dır."
Yani, bunlar, bir zaman "şeriatı getireceğiz" diyorlardı. Diyor ki, "Bizde bu İslam'dır. Şeriattır. Miras hukukumuz İslam'dır, aile hukukumuz İslam'dır, ticaret hukukumuz İslam'dır." Bunu diyor adam.
Sen de diyorsun ki, "bunları kaldıracağız, biz, batıyla birlikte demokrasiyi getireceğiz."
Peki, adama sorarlar: "Senin dün dediğin mi doğru, bugün dediğin mi doğru?" (Prof. Dr. Haydar Baş Ramazan Sohbetlerinden)