İnternetin azizliğine uğradı yazım; lakin misyonerliğe dair yazılar güncelliğini kaybetmediği için sunuyorum.
Samanaltından değil, artık saman yolundan "dinlerarası diyalog" namlı misyonerlik faaliyetlerini yürütenler, ülkemizde "Hıristiyanlaştırılan 40 bini aşkın gencimiz"i görmezlikten geliyorlar. Tek bir Hıristiyan'ın bulunmadığı Müslüman mahallelerinde AKP iktidarının "İmar Yasası değişikliği"nin ardından açılan "36 bini aşkın kilise ev"i geçiştiriyorlar. Bu yolla yürütülen etnik parselasyon ve vatan satışını kulak ardı ediyorlar. Bütün bu Haçlı gidişatından rahatsızlık duyan 70 milyonluk Müslüman milletimizi özellikle göz ardı ederek, misyonerlik konusunun "din işinde bezi olmayan ulusalcılar" tarafından abartıldığını öne sürüyorlar.
Şubat ayının ilk haftası Pazar Sohbeti'nde Hayrettin Karaman, "diyalogun itikad esaslarımızı örseleyen tarafları" hususunda kendisine birkaç soru yöneltip cevap beklediğim Hüseyin Gülerce'nin konuğuydu. Karaman, 1882'de Mısır'ı Osmanlı'dan kopartarak İngilizlere teslim eden şu meşhur Grand Orient Locası reisi ve Kahire Mason locası kurucusu Cemalettin Efgani ve çömezi Muhammed Abduh'un (Bkz. Alaaddin Yalçınkaya, Cemaleddin Efgani, İstanbul 1991, Osmanlı Yayınları, s. 131-132; Muhammed Reşad, Cemaleddin Efgani Hakkında Makaleler, İstanbul 1416/1996, s. 21, dipnot: 36) İngilizvari "dinsel hapşırıkları"nı 1970'li yıllarda tercüme edenlerin başını çekmişti. Ne tesadüf ki Karaman, şimdi "dinlerarası diyalog" furyasının demirbaşı vaziyetini almış.
Gülerce ile diyalog paslaşmalarına giren Karaman, misyonerlik konusunu toplumumuza hazmettirmeye çalışıyordu. İlginçtir, saman yolundan yürütülen bu hazmettirme seansında, ne duysak beğenirsiniz; Avrupa Birliği kriterleri, Hz. Peygamberin Medine Vesikası gibiymiş?
Ben sayın Karaman'dan, Gülerce'nin misyonerlik konusunu "din işinde bezi olmayan marjinal ulusalcıların abartması" şeklindeki yaklaşımına, "Şu kadar gencimizin Hıristiyanlaştırıldığı bir furyayı böyle basite indirgemeniz yanlış" demesini beklemedim, beklemiyorum.
Ancak şu "diyalog namına sergilenen itikadî yanlışlar" hususundaki yaklaşımını merak ediyorum.
5 Eylül 2000 tarihli Zaman gazetesi Fetullah Gülen'in "Müslüman rahip" olduğunu "kartelin ağzı"ndan kıvançla duyuruyor; Hayrettin Karaman bu işe ne diyor?
Sayın Karaman şu gerçekler karşısında ne diyor?
Fetullah Gülen Efendi, Kur'an-ı Kerim'de, Sünnet'te ve tarihten bugüne Müslümanların bağlı bulunduğu Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat akaidinde böylesi bir görüşe rastlanmadığı halde, hangi akılla ve ne niyetle "Herkes kelime-i tevhid-i esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü, yani 'Muhammed Allah'ın Rasulüdür' kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır" (Bkz. Küresel Barışa Doğru, s. 131) diyebiliyor? Böylesi bir akaid değişikliği, papazlarla olan iftar yemeklerinden ve Papa'ya yaptığı ziyaretten sonra niçin ortaya çıktı?
Gülen Efendi, hangi cüretle, "Yahudi ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan ayetler, ya Hazret-i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hristiyanlar hakkındadır" (Bkz. Küresel Barışa Doğru, s. 45) diyerek, bugünün Yahudi ve Hıristiyanlarının yollarını cennete çıkartmaya çalışıyor? İslam tarihi boyunca böyle bir akaidi saman altından dahi olsa yürüten bir Müslüman'a rastlanmış mıdır?
Sayın Karaman bu hususta ne düşünüyor?
Gülen Efendi'nin ders arkadaşı olan Zaman'dan Ahmet Şahin gibileri Papa'yı ziyaretlerinden sonra koro halinde "Ehl-i Kitap ile amentüde ittifakımız var!" (Bkz. Zaman, 17 Nisan 2000) diye kalem oynatıyor, böylece hangi akaidi ikrar ve ilan ediyor? Bu ikrar ile Müslüman milletimize hangi yahudi ve hristiyan imanını tavsiye ediyor? Tarihten bugüne ehl-i kitap ile amentüde ittifakımız vardır diyen bir başka Müslüman'a rastlanmış mıdır? Bunlar, Hristiyan ve Yahudilerin amentülerinde nasıl ittifak edebiliyorlar? Böyle bir "amentü ittifakı"nın itirafı insanı nereye düşürür?
Sayın Karaman bu işe ne buyuruyor?
Gülen Efendi'nin Viyana'daki Tercan Ali Baştürk gibi arkadaşlarının yönetiminde öğrenciler, yurtdışındaki okullardan İstanbul'a getiriliyor, Patrik Bartholomeos, papaz Marotvich, Zaman'dan Abdullah Aymaz ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan Harun Tokak ziyaret ettiriliyor, sonunda da Hristiyan, Yahudi ve Müslüman öğrenciler belli zamanlarda birlikte ortak ibadet etme kararı alınıyor. Böyle bir ortak ibadet hangi kitapta var? Hangi dinde var? Böylesi yeni bir ortaklığın İslam'daki adı nedir?
Müslüman Milletimiz, tarihten bugüne böylesi işleri Ehl-i Sünnet akaidine göre "küfür" olarak biliyor, vatana, millete, dine ve devlete ihanet olarak gördüğü "misyonerlik" şeklinde değerlendiriyor; sayın Hayrettin Karaman ne diyor?
Gülen Efendi'nin onursal başkanı olduğu vakıf, Nisan 2000'de Şanlıurfa Harran'da düzenlediği Hz. İbrahim Sempozyumu'nda İslam ve Türk tarihinde eşine rastlanmamış biçimde papaz, haham ve müftünün huzurunda Müslüman Meryem'i, Hristiyan Lester'e nikahlıyor. Yüce Allah'ın ve Rasulüllah'ın yasakladığı böyle bir nikahı, kim adına, hangi akılla kıyıyorlar? Bu nikahtan sonra kaç tane Müslüman hanımefendi, özellikle Güneydoğu bölgemizde hangi İsrailli Yahudi gençlerle veya Hıristiyan yabancılarla nikahlandı?..
"Dinlerarası diyalog"un "dinsel demirbaşı" vaziyetini alan sayın Karaman bütün bu işler karşısında ne diyor?
Samanaltından değil, artık saman yolundan "dinlerarası diyalog" namlı misyonerlik faaliyetlerini yürütenler, ülkemizde "Hıristiyanlaştırılan 40 bini aşkın gencimiz"i görmezlikten geliyorlar. Tek bir Hıristiyan'ın bulunmadığı Müslüman mahallelerinde AKP iktidarının "İmar Yasası değişikliği"nin ardından açılan "36 bini aşkın kilise ev"i geçiştiriyorlar. Bu yolla yürütülen etnik parselasyon ve vatan satışını kulak ardı ediyorlar. Bütün bu Haçlı gidişatından rahatsızlık duyan 70 milyonluk Müslüman milletimizi özellikle göz ardı ederek, misyonerlik konusunun "din işinde bezi olmayan ulusalcılar" tarafından abartıldığını öne sürüyorlar.
Şubat ayının ilk haftası Pazar Sohbeti'nde Hayrettin Karaman, "diyalogun itikad esaslarımızı örseleyen tarafları" hususunda kendisine birkaç soru yöneltip cevap beklediğim Hüseyin Gülerce'nin konuğuydu. Karaman, 1882'de Mısır'ı Osmanlı'dan kopartarak İngilizlere teslim eden şu meşhur Grand Orient Locası reisi ve Kahire Mason locası kurucusu Cemalettin Efgani ve çömezi Muhammed Abduh'un (Bkz. Alaaddin Yalçınkaya, Cemaleddin Efgani, İstanbul 1991, Osmanlı Yayınları, s. 131-132; Muhammed Reşad, Cemaleddin Efgani Hakkında Makaleler, İstanbul 1416/1996, s. 21, dipnot: 36) İngilizvari "dinsel hapşırıkları"nı 1970'li yıllarda tercüme edenlerin başını çekmişti. Ne tesadüf ki Karaman, şimdi "dinlerarası diyalog" furyasının demirbaşı vaziyetini almış.
Gülerce ile diyalog paslaşmalarına giren Karaman, misyonerlik konusunu toplumumuza hazmettirmeye çalışıyordu. İlginçtir, saman yolundan yürütülen bu hazmettirme seansında, ne duysak beğenirsiniz; Avrupa Birliği kriterleri, Hz. Peygamberin Medine Vesikası gibiymiş?
Ben sayın Karaman'dan, Gülerce'nin misyonerlik konusunu "din işinde bezi olmayan marjinal ulusalcıların abartması" şeklindeki yaklaşımına, "Şu kadar gencimizin Hıristiyanlaştırıldığı bir furyayı böyle basite indirgemeniz yanlış" demesini beklemedim, beklemiyorum.
Ancak şu "diyalog namına sergilenen itikadî yanlışlar" hususundaki yaklaşımını merak ediyorum.
5 Eylül 2000 tarihli Zaman gazetesi Fetullah Gülen'in "Müslüman rahip" olduğunu "kartelin ağzı"ndan kıvançla duyuruyor; Hayrettin Karaman bu işe ne diyor?
Sayın Karaman şu gerçekler karşısında ne diyor?
Fetullah Gülen Efendi, Kur'an-ı Kerim'de, Sünnet'te ve tarihten bugüne Müslümanların bağlı bulunduğu Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat akaidinde böylesi bir görüşe rastlanmadığı halde, hangi akılla ve ne niyetle "Herkes kelime-i tevhid-i esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü, yani 'Muhammed Allah'ın Rasulüdür' kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır" (Bkz. Küresel Barışa Doğru, s. 131) diyebiliyor? Böylesi bir akaid değişikliği, papazlarla olan iftar yemeklerinden ve Papa'ya yaptığı ziyaretten sonra niçin ortaya çıktı?
Gülen Efendi, hangi cüretle, "Yahudi ve Hıristiyanları kınayan ve azarlayan ayetler, ya Hazret-i Muhammed (A.S.M) döneminde yaşayan ya da kendi peygamberleri döneminde yaşayan bazı Yahudi ve Hristiyanlar hakkındadır" (Bkz. Küresel Barışa Doğru, s. 45) diyerek, bugünün Yahudi ve Hıristiyanlarının yollarını cennete çıkartmaya çalışıyor? İslam tarihi boyunca böyle bir akaidi saman altından dahi olsa yürüten bir Müslüman'a rastlanmış mıdır?
Sayın Karaman bu hususta ne düşünüyor?
Gülen Efendi'nin ders arkadaşı olan Zaman'dan Ahmet Şahin gibileri Papa'yı ziyaretlerinden sonra koro halinde "Ehl-i Kitap ile amentüde ittifakımız var!" (Bkz. Zaman, 17 Nisan 2000) diye kalem oynatıyor, böylece hangi akaidi ikrar ve ilan ediyor? Bu ikrar ile Müslüman milletimize hangi yahudi ve hristiyan imanını tavsiye ediyor? Tarihten bugüne ehl-i kitap ile amentüde ittifakımız vardır diyen bir başka Müslüman'a rastlanmış mıdır? Bunlar, Hristiyan ve Yahudilerin amentülerinde nasıl ittifak edebiliyorlar? Böyle bir "amentü ittifakı"nın itirafı insanı nereye düşürür?
Sayın Karaman bu işe ne buyuruyor?
Gülen Efendi'nin Viyana'daki Tercan Ali Baştürk gibi arkadaşlarının yönetiminde öğrenciler, yurtdışındaki okullardan İstanbul'a getiriliyor, Patrik Bartholomeos, papaz Marotvich, Zaman'dan Abdullah Aymaz ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'ndan Harun Tokak ziyaret ettiriliyor, sonunda da Hristiyan, Yahudi ve Müslüman öğrenciler belli zamanlarda birlikte ortak ibadet etme kararı alınıyor. Böyle bir ortak ibadet hangi kitapta var? Hangi dinde var? Böylesi yeni bir ortaklığın İslam'daki adı nedir?
Müslüman Milletimiz, tarihten bugüne böylesi işleri Ehl-i Sünnet akaidine göre "küfür" olarak biliyor, vatana, millete, dine ve devlete ihanet olarak gördüğü "misyonerlik" şeklinde değerlendiriyor; sayın Hayrettin Karaman ne diyor?
Gülen Efendi'nin onursal başkanı olduğu vakıf, Nisan 2000'de Şanlıurfa Harran'da düzenlediği Hz. İbrahim Sempozyumu'nda İslam ve Türk tarihinde eşine rastlanmamış biçimde papaz, haham ve müftünün huzurunda Müslüman Meryem'i, Hristiyan Lester'e nikahlıyor. Yüce Allah'ın ve Rasulüllah'ın yasakladığı böyle bir nikahı, kim adına, hangi akılla kıyıyorlar? Bu nikahtan sonra kaç tane Müslüman hanımefendi, özellikle Güneydoğu bölgemizde hangi İsrailli Yahudi gençlerle veya Hıristiyan yabancılarla nikahlandı?..
"Dinlerarası diyalog"un "dinsel demirbaşı" vaziyetini alan sayın Karaman bütün bu işler karşısında ne diyor?
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019