Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Alevi vatandaşlarımız ile ilgili hassasiyetleri gündem eden açıklamalarda bulunmaya devam ediyor.
Son olarak “Alevilik Sünniliğin zıttı değildir. Alevilik ile ilgili bilinen yanlışlar silinmeli” şeklinde konuştu.
İslam’ın özü olan Alevi anlayış, bu zamana kadar ülkemizde Alevi-Sünni tefrikasının bahanesi edilmiş, dünya genelinde de Şii-Sünni kamplaşması için kullanılmıştır.
İslam itikadında bir “ayrılık” malzemesine dönüştürülen bu mezhebe yönelik kuşatıcı yaklaşımları ile Sayın Görmez önemli bir hizmet yapmaktadır.
Geçtiğimiz aylarda da Almanya’da yaptığı konuşmasında İslam kardeşliğine değinmiş, Alevi vatandaşlarımız üzerinden devam eden ayrımcılık meselesini ele almıştı.
Sayın Görmez, “Aleviler Anadolu’nun asıl sahipleridir. Hiç kimsenin onları azınlık statüsünde göstermeye hakkı yoktur” diyerek Türkiye’de oynanan oyuna dikkat çekmiştir.
Doğrusu da budur. Sünni dünyanın, Alevi kardeşlerimiz hakkında doğru bildiği yanlışların temelinde hurafelere dayalı bir tarih yatmaktadır.
Malum, Sünni dünyada hadis yazılımı hicri 2. yüzyılda Halife Ömer bin Abdülaziz dönemine kadar başlamamıştır.
Hz. Peygamber (sav) devrisaadetlerinde hadis yazılımını sadece Hz. Ali efendimize emretmiş, O’nun dışındakileri ise kendisinden bir şey yazmaları konusunda men etmiştir.
Şii dünyanın bugüne kadar gelen hadis külliyatı, Hz. Ali Efendimizin, Resulullah’tan (sav) duyduklarını kaleme alması ile başlamıştır.
Direk kaynağından duyularak toplanan bu hadisler, Hz. Ali’den sonra Ehl-i Beyt İmamlarına bir sandık içinde devredilmiştir.
Şii âlimlerin bugün oluşturdukları Şii külliyatların temeli bu mübarek kaynaklardır.
Sünnilerin Şia ve itikadı konusundaki yanlışlarının sebebi, bu hadis kaynaklarından mahrum oluşları ve Hz. Peygamberin rıhletinden neredeyse 200 yıl sonra yazımı başlayan eserlerden istifade etmek zorunda kalmalarıdır.
Haliyle hadis sıhhati için ravi zinciri aranmış ve arada kopukluklar olmuştur.
Buna, Abdullah b. Sebe gibi hayal kahramanlar uydurularak yazılan hadislerin gerçekmiş gibi kabul edildiğini de eklerseniz, ortaya doğru bilinen yanlışlar denilebilecek koca bir dünya çıkar.
Ve Şii dünya, maalesef oryantalistlerin eserlerindeki hayal ürünü karakter İbn Sebe’nin ağzından karalanmış, Yahudilikle bağı olan bir mezhep gibi gösterilmiştir.
Sapık ve batıl olduğu iddia edilen Şia’nın esasını ise, Ehl-i Beyt konusundaki geniş çalışmalarını okuduğumuz Prof. Dr. Haydar Baş’ın eserlerinden ve Yeni Mesaj’da yer alan makalelerinden öğrendik.
Sayın Baş, “Alevi Sünni kardeştir” isimli makalesinde bu konuyu şöyle özetlemektedir:
“Sebe’nin nakillerini yapan ravi Seyf Bin Ömer’dir. Sözüne güvenilmeyen ve yalan hadis rivayet eden biri olarak tanınan Seyf’den sonra; Ahmed Emin, Van Vloten, Nicholson, D. M. Donaldson, Wellhausen gibi müsteşrikler, tarihçi Taberi’yi kaynak göstererek, Abdullah b. Sebe’den rivayetlerde bulunmuşlardır.
Bu rivayetlerde, Şia’nın Yahudilik, Hıristiyanlık ve Zerdüştlükten etkilendiği iddia edilmektedir.
Müsteşrikler, Şia’nın ilk dönemlerini anlatırken İbn Sebe’nin taraftarı olan Sabailerin, İslam’ın esaslarını bozduklarından bahsetmektedirler.
Sünni dünya, Abdullah b. Sebe’nin görüşlerini Şia’nın kuruluşu konusunda kaynak kabul etmişlerdir.
Netice de Ehl-i Beyt ekolü ihmal edilmiş yanlışlar doğruların yerini almıştır.”
Sünni bir kişinin cesaretle doğruları dile getirmesi büyük bir olay.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da üzeri örtülmüş bu doğruları açıklaması, insanımızın birlik ve beraberliği için takdir edilecek bir hizmettir.
Aleviler batılda ve sapık değildir. Aleviler İslam’ın özüdür ve Anadolu’nun İslam’la tanışmasında önemli rol oynamışlardır. Aleviler ve Sünniler kardeştir.
Son olarak “Alevilik Sünniliğin zıttı değildir. Alevilik ile ilgili bilinen yanlışlar silinmeli” şeklinde konuştu.
İslam’ın özü olan Alevi anlayış, bu zamana kadar ülkemizde Alevi-Sünni tefrikasının bahanesi edilmiş, dünya genelinde de Şii-Sünni kamplaşması için kullanılmıştır.
İslam itikadında bir “ayrılık” malzemesine dönüştürülen bu mezhebe yönelik kuşatıcı yaklaşımları ile Sayın Görmez önemli bir hizmet yapmaktadır.
Geçtiğimiz aylarda da Almanya’da yaptığı konuşmasında İslam kardeşliğine değinmiş, Alevi vatandaşlarımız üzerinden devam eden ayrımcılık meselesini ele almıştı.
Sayın Görmez, “Aleviler Anadolu’nun asıl sahipleridir. Hiç kimsenin onları azınlık statüsünde göstermeye hakkı yoktur” diyerek Türkiye’de oynanan oyuna dikkat çekmiştir.
Doğrusu da budur. Sünni dünyanın, Alevi kardeşlerimiz hakkında doğru bildiği yanlışların temelinde hurafelere dayalı bir tarih yatmaktadır.
Malum, Sünni dünyada hadis yazılımı hicri 2. yüzyılda Halife Ömer bin Abdülaziz dönemine kadar başlamamıştır.
Hz. Peygamber (sav) devrisaadetlerinde hadis yazılımını sadece Hz. Ali efendimize emretmiş, O’nun dışındakileri ise kendisinden bir şey yazmaları konusunda men etmiştir.
Şii dünyanın bugüne kadar gelen hadis külliyatı, Hz. Ali Efendimizin, Resulullah’tan (sav) duyduklarını kaleme alması ile başlamıştır.
Direk kaynağından duyularak toplanan bu hadisler, Hz. Ali’den sonra Ehl-i Beyt İmamlarına bir sandık içinde devredilmiştir.
Şii âlimlerin bugün oluşturdukları Şii külliyatların temeli bu mübarek kaynaklardır.
Sünnilerin Şia ve itikadı konusundaki yanlışlarının sebebi, bu hadis kaynaklarından mahrum oluşları ve Hz. Peygamberin rıhletinden neredeyse 200 yıl sonra yazımı başlayan eserlerden istifade etmek zorunda kalmalarıdır.
Haliyle hadis sıhhati için ravi zinciri aranmış ve arada kopukluklar olmuştur.
Buna, Abdullah b. Sebe gibi hayal kahramanlar uydurularak yazılan hadislerin gerçekmiş gibi kabul edildiğini de eklerseniz, ortaya doğru bilinen yanlışlar denilebilecek koca bir dünya çıkar.
Ve Şii dünya, maalesef oryantalistlerin eserlerindeki hayal ürünü karakter İbn Sebe’nin ağzından karalanmış, Yahudilikle bağı olan bir mezhep gibi gösterilmiştir.
Sapık ve batıl olduğu iddia edilen Şia’nın esasını ise, Ehl-i Beyt konusundaki geniş çalışmalarını okuduğumuz Prof. Dr. Haydar Baş’ın eserlerinden ve Yeni Mesaj’da yer alan makalelerinden öğrendik.
Sayın Baş, “Alevi Sünni kardeştir” isimli makalesinde bu konuyu şöyle özetlemektedir:
“Sebe’nin nakillerini yapan ravi Seyf Bin Ömer’dir. Sözüne güvenilmeyen ve yalan hadis rivayet eden biri olarak tanınan Seyf’den sonra; Ahmed Emin, Van Vloten, Nicholson, D. M. Donaldson, Wellhausen gibi müsteşrikler, tarihçi Taberi’yi kaynak göstererek, Abdullah b. Sebe’den rivayetlerde bulunmuşlardır.
Bu rivayetlerde, Şia’nın Yahudilik, Hıristiyanlık ve Zerdüştlükten etkilendiği iddia edilmektedir.
Müsteşrikler, Şia’nın ilk dönemlerini anlatırken İbn Sebe’nin taraftarı olan Sabailerin, İslam’ın esaslarını bozduklarından bahsetmektedirler.
Sünni dünya, Abdullah b. Sebe’nin görüşlerini Şia’nın kuruluşu konusunda kaynak kabul etmişlerdir.
Netice de Ehl-i Beyt ekolü ihmal edilmiş yanlışlar doğruların yerini almıştır.”
Sünni bir kişinin cesaretle doğruları dile getirmesi büyük bir olay.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da üzeri örtülmüş bu doğruları açıklaması, insanımızın birlik ve beraberliği için takdir edilecek bir hizmettir.
Aleviler batılda ve sapık değildir. Aleviler İslam’ın özüdür ve Anadolu’nun İslam’la tanışmasında önemli rol oynamışlardır. Aleviler ve Sünniler kardeştir.
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018