İngiltere sonunda başa döndü. Çeşitli anlaşmalarla özel statüde girdiği Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı aldı. Enteresan olan Britanya'nın AB'den çıkma kararı, Birleşik Krallık içinde de parçalanmaya sebep olabilir. Kararın hemen ardından basınına bir demeç veren İskoç Başbakanı ve İrlanda, İngiltere'den ayrılmak için düğmeye bastı bile?
Ayrılma kararının ardından AB'nin kurucu üyeleri Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda dışişleri bakanları Berlin'de bir araya gelerek durum değerlendirmesi yaptı.
Zira, Büyük Avrupa hayali gelişemeden bitmiş durumda..
Bizler, 2000 senesinde Avrupa Birliği'nin 15 sene içinde dağılacağı öngörüsünde bulunduğumuzda bırakınız halkımızı, akademisyen ve siyasi arenadan da hiç destek görmemiştik.
Üstelik dağılacak öngörümüz, AB'nin ortak para birimi Euro'ya geçtiği bir dönemde; ortak para, ortak ordu, tek bayrak anlayışını hayata geçirdiği ve Birleşik Avrupa'ya adım adım ilerlediği bir süreçte gelmiştir.
24 saat sonrasını dahi göremeyen siyasiler, ferasetten uzak akademisyenler AB içinde mutlak yer almalıyız derken biz, zaten alınmamıza imkân olmayan birliğin 15 sene içinde dağılacağını dillendiriyorduk ve zaman bizi haklı çıkardı.
AB ile ilgili üç öngörüde bulunmuştuk.
Birincisi, AB bir inanç birliğidir, Hıristiyan kulübüdür, devlet adamları tarafından defaatle altı çizilmiştir. İnanç temelli bu birliğin, Haçlı seferlerini gerçekleştirdiği Müslüman Türk'e sınırlarını açmasına imkân bulunmamaktadır.
Nitekim 50 yılı aşkın üyelik müzakereleri neticesinde halen kapıda bekletilmekteyiz.
İkinci öngörümüz, AB'nin 15 sene içinde dağılacağı idi ve bugün İngiltere'nin ayrılma kararı bunu doğrulamaktadır. İngiltere'den cesaret alan Fransa, Yunanistan, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Hollanda, Danimarka, Finlandiya, Slovakya ve Portekiz de referanduma gitmeyi konuşuyor.
2000 senesinde nüfusu yaşlanmış, kaynakları tükenmiş AB'nin Euro ile sonunu hazırladığını ifade etmiştik.
Euro'ya geçişin ilk gününde Berlin'de "AB devletlerinin Euro'ya geçişleriyle beraber senyoraj hakları ortadan kalkmaktadır. Her ülke ihtiyacı olan parayı basmak yerine Avrupa Merkez Bankası'nın kendisine vereceği ile yetinecektir ki bu piyasalarda para darlığı demektir. Borçlanmaya giden ülkeler Birliğin ekonomik olarak çöküşüne neden olacaktır. Çünkü her ülke kazancını gerçek rakamı ile göstermeyecek ve merkezden kendisine verilen destek farklı olacaktır. Ve bu durum ülkeler arasında korkunç bir adaletsizlik oluşturacaktır ki bu birliği dağıtacaktır."
İzahımız ile Euro'ya geçişin Birliğin sonu olacağını anlatmıştık. Ve üçüncü öngörümüz, AB'nin Türkiye Cumhuriyeti devleti için masa başında işgal projesi haline dönmesi idi.
İktidarlar için vazgeçilmez ilke haline gelen AB'ye üyelik uğruna istenen her taviz yerine getirilmiş ve fatura çok acı olmuştur.
Siyasi tavizlere dönüşen uyum talepleri, hem dini bütünlüğümüzü tehdit etmekte; hem de 36 etnik kimlikten bahsettikleri için milli birliğimizi hedef almaktaydı.
12 Aralık 1999 tarihli raporunda "Ege sorunu için Lahey Adalet Divanı'na gidilebilir" denmektedir. 2004'teki metne ise 'karşılıklı görüşmeler yoluyla çözülecek' ibaresi konulmuştur.
2004 yılındaki İlerleme Raporuna göre Fırat ve Dicle suları ile bölgedeki barajların AB yönetimine devredilmesi istenmiştir.
Yine 2004 tarihli ilerleme raporuna göre "Türkiye AB ile yoğun bir kültürel ve siyasi diyalog içine girecektir. Misyonerlik faaliyetleri de bu kültürel etkileşimin bir parçasıdır" denmekteydi.
17 Aralık 2004 tarihli bu raporda 'trajik olaylarla ve özellikle de 1915-1916'da bölgede yaşanan insani acılar'la ilgili olarak, "Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinde Ermenistan'la ilgili olarak bir iyileşme yaşanmalıdır" ifadelerine yer verilmiştir.
AB İlerleme Raporunda Patriğin ekümenik sıfatını kamusal alanda kullanmasının önünün açılmasını talep etmektedir. Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması da raporda istenmektedir.
Raporda Lozan'da azınlık olarak belirtilen Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler dışında; Kürtleri, Katolikleri, Protestanları, Süryanileri, Keldanileri, Alevileri, Bahaileri de azınlık olarak değerlendirerek, Türkiye'den bunları tanıması talep edilmekteydi.
9 Kasım 2005 tarihli ilerleme raporunda ise, Kıbrıs Rum Kesimi bandıralı gemilerin Türk karasularına girişine izin verilip, ticari ilişkiye girişileceği karara bağlanmıştı.
Bu talepler şimdiye kadar, AB'ye giriş sürecindeki hiçbir aday ülkenin önüne konmamıştır. Tamamen Türkiye'nin iç işlerine karışma şeklindeki siyasi taleplerdir.
Bir başka açıdan bakarsak, AB'ye tam üyelik, kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin Avrupa Parlamentosu'na geçmesi demektir. TBMM, sadece Avrupa Parlamentosu'nun aldığı kararları yasalaştıran bir kurum haline gelmiş olacaktır.
Bir de AB'ye uyum için çıkarılan yasalara bakalım:
12 Haziran 2003 tarihli 6. Uyum Paketi ile;
1- Farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması imkânı tanındı.
2- Azınlık vakıflarının önü açıldı.
3- İmar Yasasında yapılan değişiklikle "cami" yerine "ibadethane" ibaresi kondu.
4- Nüfus yasasındaki değişiklikle yabancı isim koyma imkânı getirildi.
23 KASIM 2006 NÜFUS HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ'ne göre din hanesi isteğe bağlı boş bırakılabilecek.
9 Ağustos 2006'da Resmi Gazete'de yayınlanan metne göre "domuz" kasaplık et kapsamına alındı.
Yine bu dönemde zina suç olmaktan çıkarılmıştır.
'Ya Allah bismillah' diyerek kilise açılışları yapılmıştır.
Okul ders kitaplarında Kelimeyi Tevhitten 'Muhammedün Resulullah' kısmı çıkarılarak yazılmıştır.
4 hak dinden bahsedilmektedir. İftar sofralarında papazlara hahamlara dua ettirilmiş, Müslümanlara âmin dedirtilmiştir. İbrahimi dinlerde buluşma toplantıları düzenlenmiştir.
Cuma hutbelerinde 'Allah katında Hak din İslam'dır' (Al-i İmran:19) ayeti okunmamaktadır.
Bu hayati durum ve gidişatla ilgili olarak BTP'den başka ikaz yapan da yoktur.
Ana muhalefet CHP, parti programında, "CHP başından beri Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemektedir" yer vermiştir.
MHP lideri, Hürriyet'e verdiği bir röportajda, "İdam cezaları uygulanmayacak diyen o erteleme kararını kim imzaladı? Altında bizim imzamız yok mu? Elbette imzamıza sadık kalacağız" diyerek AB'ye ne olursa olsun uyum andı içmiştir.
HDP'nin AB ile ilgili parti görüşü, Ermenistan'la ilişkiler ve Ermeni soykırımı konuları üzerine yoğunlaşmıştır. Gelinen nokta da egemenliğin Avrupa Parlamentosu'na devredildiği, milli para biriminin yok edildiği, ülke bayrağının olmadığı bir topluluk inanç birliği içinde olan devletlerce dahi kabul görmemiştir.
Ne diyelim, Türkiye'deki siyasilere Allah feraset versin.
Ayrılma kararının ardından AB'nin kurucu üyeleri Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Lüksemburg ve Hollanda dışişleri bakanları Berlin'de bir araya gelerek durum değerlendirmesi yaptı.
Zira, Büyük Avrupa hayali gelişemeden bitmiş durumda..
Bizler, 2000 senesinde Avrupa Birliği'nin 15 sene içinde dağılacağı öngörüsünde bulunduğumuzda bırakınız halkımızı, akademisyen ve siyasi arenadan da hiç destek görmemiştik.
Üstelik dağılacak öngörümüz, AB'nin ortak para birimi Euro'ya geçtiği bir dönemde; ortak para, ortak ordu, tek bayrak anlayışını hayata geçirdiği ve Birleşik Avrupa'ya adım adım ilerlediği bir süreçte gelmiştir.
24 saat sonrasını dahi göremeyen siyasiler, ferasetten uzak akademisyenler AB içinde mutlak yer almalıyız derken biz, zaten alınmamıza imkân olmayan birliğin 15 sene içinde dağılacağını dillendiriyorduk ve zaman bizi haklı çıkardı.
AB ile ilgili üç öngörüde bulunmuştuk.
Birincisi, AB bir inanç birliğidir, Hıristiyan kulübüdür, devlet adamları tarafından defaatle altı çizilmiştir. İnanç temelli bu birliğin, Haçlı seferlerini gerçekleştirdiği Müslüman Türk'e sınırlarını açmasına imkân bulunmamaktadır.
Nitekim 50 yılı aşkın üyelik müzakereleri neticesinde halen kapıda bekletilmekteyiz.
İkinci öngörümüz, AB'nin 15 sene içinde dağılacağı idi ve bugün İngiltere'nin ayrılma kararı bunu doğrulamaktadır. İngiltere'den cesaret alan Fransa, Yunanistan, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Avusturya, Hollanda, Danimarka, Finlandiya, Slovakya ve Portekiz de referanduma gitmeyi konuşuyor.
2000 senesinde nüfusu yaşlanmış, kaynakları tükenmiş AB'nin Euro ile sonunu hazırladığını ifade etmiştik.
Euro'ya geçişin ilk gününde Berlin'de "AB devletlerinin Euro'ya geçişleriyle beraber senyoraj hakları ortadan kalkmaktadır. Her ülke ihtiyacı olan parayı basmak yerine Avrupa Merkez Bankası'nın kendisine vereceği ile yetinecektir ki bu piyasalarda para darlığı demektir. Borçlanmaya giden ülkeler Birliğin ekonomik olarak çöküşüne neden olacaktır. Çünkü her ülke kazancını gerçek rakamı ile göstermeyecek ve merkezden kendisine verilen destek farklı olacaktır. Ve bu durum ülkeler arasında korkunç bir adaletsizlik oluşturacaktır ki bu birliği dağıtacaktır."
İzahımız ile Euro'ya geçişin Birliğin sonu olacağını anlatmıştık. Ve üçüncü öngörümüz, AB'nin Türkiye Cumhuriyeti devleti için masa başında işgal projesi haline dönmesi idi.
İktidarlar için vazgeçilmez ilke haline gelen AB'ye üyelik uğruna istenen her taviz yerine getirilmiş ve fatura çok acı olmuştur.
Siyasi tavizlere dönüşen uyum talepleri, hem dini bütünlüğümüzü tehdit etmekte; hem de 36 etnik kimlikten bahsettikleri için milli birliğimizi hedef almaktaydı.
12 Aralık 1999 tarihli raporunda "Ege sorunu için Lahey Adalet Divanı'na gidilebilir" denmektedir. 2004'teki metne ise 'karşılıklı görüşmeler yoluyla çözülecek' ibaresi konulmuştur.
2004 yılındaki İlerleme Raporuna göre Fırat ve Dicle suları ile bölgedeki barajların AB yönetimine devredilmesi istenmiştir.
Yine 2004 tarihli ilerleme raporuna göre "Türkiye AB ile yoğun bir kültürel ve siyasi diyalog içine girecektir. Misyonerlik faaliyetleri de bu kültürel etkileşimin bir parçasıdır" denmekteydi.
17 Aralık 2004 tarihli bu raporda 'trajik olaylarla ve özellikle de 1915-1916'da bölgede yaşanan insani acılar'la ilgili olarak, "Türkiye'nin AB'ye katılım sürecinde Ermenistan'la ilgili olarak bir iyileşme yaşanmalıdır" ifadelerine yer verilmiştir.
AB İlerleme Raporunda Patriğin ekümenik sıfatını kamusal alanda kullanmasının önünün açılmasını talep etmektedir. Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması da raporda istenmektedir.
Raporda Lozan'da azınlık olarak belirtilen Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler dışında; Kürtleri, Katolikleri, Protestanları, Süryanileri, Keldanileri, Alevileri, Bahaileri de azınlık olarak değerlendirerek, Türkiye'den bunları tanıması talep edilmekteydi.
9 Kasım 2005 tarihli ilerleme raporunda ise, Kıbrıs Rum Kesimi bandıralı gemilerin Türk karasularına girişine izin verilip, ticari ilişkiye girişileceği karara bağlanmıştı.
Bu talepler şimdiye kadar, AB'ye giriş sürecindeki hiçbir aday ülkenin önüne konmamıştır. Tamamen Türkiye'nin iç işlerine karışma şeklindeki siyasi taleplerdir.
Bir başka açıdan bakarsak, AB'ye tam üyelik, kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin Avrupa Parlamentosu'na geçmesi demektir. TBMM, sadece Avrupa Parlamentosu'nun aldığı kararları yasalaştıran bir kurum haline gelmiş olacaktır.
Bir de AB'ye uyum için çıkarılan yasalara bakalım:
12 Haziran 2003 tarihli 6. Uyum Paketi ile;
1- Farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması imkânı tanındı.
2- Azınlık vakıflarının önü açıldı.
3- İmar Yasasında yapılan değişiklikle "cami" yerine "ibadethane" ibaresi kondu.
4- Nüfus yasasındaki değişiklikle yabancı isim koyma imkânı getirildi.
23 KASIM 2006 NÜFUS HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ'ne göre din hanesi isteğe bağlı boş bırakılabilecek.
9 Ağustos 2006'da Resmi Gazete'de yayınlanan metne göre "domuz" kasaplık et kapsamına alındı.
Yine bu dönemde zina suç olmaktan çıkarılmıştır.
'Ya Allah bismillah' diyerek kilise açılışları yapılmıştır.
Okul ders kitaplarında Kelimeyi Tevhitten 'Muhammedün Resulullah' kısmı çıkarılarak yazılmıştır.
4 hak dinden bahsedilmektedir. İftar sofralarında papazlara hahamlara dua ettirilmiş, Müslümanlara âmin dedirtilmiştir. İbrahimi dinlerde buluşma toplantıları düzenlenmiştir.
Cuma hutbelerinde 'Allah katında Hak din İslam'dır' (Al-i İmran:19) ayeti okunmamaktadır.
Bu hayati durum ve gidişatla ilgili olarak BTP'den başka ikaz yapan da yoktur.
Ana muhalefet CHP, parti programında, "CHP başından beri Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemektedir" yer vermiştir.
MHP lideri, Hürriyet'e verdiği bir röportajda, "İdam cezaları uygulanmayacak diyen o erteleme kararını kim imzaladı? Altında bizim imzamız yok mu? Elbette imzamıza sadık kalacağız" diyerek AB'ye ne olursa olsun uyum andı içmiştir.
HDP'nin AB ile ilgili parti görüşü, Ermenistan'la ilişkiler ve Ermeni soykırımı konuları üzerine yoğunlaşmıştır. Gelinen nokta da egemenliğin Avrupa Parlamentosu'na devredildiği, milli para biriminin yok edildiği, ülke bayrağının olmadığı bir topluluk inanç birliği içinde olan devletlerce dahi kabul görmemiştir.
Ne diyelim, Türkiye'deki siyasilere Allah feraset versin.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- İmam Ali'nin devlet adamlarına nasihatleri / 22.11.2024
- Hz. Peygamber'in davet mektupları / 21.11.2024
- İslam tarihinde ilk fitne / 20.11.2024
- Önce insan denmedikçe... / 19.11.2024
- İnsan hakları konusu / 18.11.2024
- Unutulan kadın / 17.11.2024
- Dünya MEM diyor ya Türkiye? / 16.11.2024
- BTP'nin hayvancılık projeleri / 15.11.2024
- Bedava elektrik hayal değil / 14.11.2024
- Kadına hak ettiği değer ancak BTP iktidarında verilebilir / 13.11.2024
- Hz. Peygamber'in davet mektupları / 21.11.2024
- İslam tarihinde ilk fitne / 20.11.2024
- Önce insan denmedikçe... / 19.11.2024
- İnsan hakları konusu / 18.11.2024
- Unutulan kadın / 17.11.2024
- Dünya MEM diyor ya Türkiye? / 16.11.2024
- BTP'nin hayvancılık projeleri / 15.11.2024
- Bedava elektrik hayal değil / 14.11.2024
- Kadına hak ettiği değer ancak BTP iktidarında verilebilir / 13.11.2024