Dünyada yüzbinlerce insana bulaşan, onbinlercesini öldüren, milyarlarca insanı evine hapseden, onbinlerce firmaya kepenk kapattıran, ülke ekonomilerine darbe vuran Koronavirüs hala gündemdeki yerini koruyor.
Görünen o ki gündemde kalmaya en iyimser bir ifadeyle birkaç ay daha devam edecek.
Koronavirüs bazı gerçekleri de açığa çıkarması açısından önemli… Örneğin, Türkiye, 2 Kasım 2011 tarihinde Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü'nü neden kapattı?
Böyle stratejik bir kurum neden kapatılır, gerçekten merak konusu… Koronavirüs bu kadar gündeme oturmasaydı, emin olun ki, hiç kimse bunu asla merak etmeyecekti.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi hakkında bilgilere geçmeden önce, 1997 yılında Merkez'in başkanlığına atanmış ve yıllarca vazife yapmış biri olan Dr. Erol Afşin'in bir gazetede yayınlanan ifadelerine yer verelim:
"Dünya çapında çok önemli bir kurum olarak kabul edilen bu Merkez'de verem, tetanos, difteri, kolera, tifüs aşısı, kuduz ve akrep serumları üretilmiş, dünyada bir ilk olan çiçek aşıları ABD ve Çin'e bile gönderilmiştir… Bugün o canım tesis kapalı, değerli bilim insanları ayrılmış ve ne yazık ki cihazları da çürümeye terk edilmiş durumda…
O dönemde planladığımız aşı fabrikasının maliyetini 200 milyon dolar olarak hesaplamıştık. Bu rakamın günümüz şehir hastanelerinin milyar dolarlık maliyeti karşısında çok düşük kaldığını dikkatlerinize sunarım. Eğer Merkez'i tasarladığımız gibi inşa edebilmiş olsaydık, şu anda dünyada pandemi (küresel salgın) yaratan koronavirüs aşısını burada üretebilirdik. Ağustos ayında Faz-3 aşısını hazır hale getirebilirdik…
Aşı üretim merkezleri biyolojik savaş ve korunma açısından çok önemli merkezlerdir. Dünyada birçok ülkenin böylesine stratejik kurumun kapatılmasından çok mutlu olduklarını hem sizin, hem de milletimizin bilmesini istiyorum." (Sözcü, 19 Mart 2020)
Şimdi Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'nin tarihçesine bir bakalım.
Merkez, Türkiye'de yaşayan halkın sağlığının korunması amacıyla temel laboratuvar hizmetleri yürütmek için kurulmuş Ankara'da bulunan bir ulusal referans laboratuvarıydı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ilk sağlık bakanı olan Dr. Refik Saydam tarafından 27 Mayıs 1928 yılında kuruldu. 2 Kasım 2011 tarihinde AKP iktidarı döneminde kapatıldı.
TBMM'de neden kapatıldığı konusundaki soru önergeleri cevapsız kalmıştır.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'nin önemli hizmetlerden bir kısmı şöyle:
* 1931: Ağız yoluyla uygulanan BCG Aşısı üretildi.
* 1932: Serum üretiminin ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye gelmesi sonucu, dışarıdan serum ithali durduruldu.
* 1933: Simple Metodu ile kuduz aşısı üretildi.
* 1934: İstanbul Aşıhanesi enstitü bünyesine nakledildi ve çiçek aşısı üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak düzeye geldi.
* 1942: Tifüs aşısı ve akrep serumu üretildi.
* 1948: Boğmaca aşısı üretildi. İnfluenza virüsü, New-Castle virüsü ve tavuk vebası üzerine araştırmalara başlandı.
* 1950: İnfluenza laboratuarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza Merkezi olarak tanındı, influenza aşısı üretildi.
* 1958: Frenginin modern yöntemlerle teşhisi sağlandı.
* 1965: Kuru çiçek aşısı üretildi.
* 1970: Fibrinojen, albumin ve gamma globulin üretildi.
* 1983: Kuru BCG aşısı üretildi.
* 1987: AIDS Araştırma ve Doğrulama Merkezi açıldı.
* 1992: Kan ürünlerinin viral inaktivasyonu sağlandı.
Böyle, Atatürk'ün mirası, dünya çapında mükemmel, stratejik bir Merkez'i kapattığımız için bugün diğer ülkelerin aşı ve ilaç üretmelerini bekliyoruz. Bu kadar önemli bir aşı üretim merkezinin kapatılmasının, ifade edemedikleri tek bir izahı var, o da bağımlılık…
Refik Saydam Hıfzıssıhha da, tarım gibi, hayvancılık gibi, madencilik gibi ABD ile stratejik müttefikliğe, asla gerçekleşmeyecek olan AB hayaline kurban edildi.
Refik Saydam Hıfzıssıhha'nın eski başkanı Dr. Erol Afşin'in şu sözlerinin altını bir daha çizmek isterim: "Aşı üretim merkezleri biyolojik savaş ve korunma açısından çok önemli merkezlerdir. Dünyada birçok ülkenin böylesine stratejik kurumun kapatılmasından çok mutlu olduklarını bilmenizi isterim."
Böyle stratejik kurumların kapatılmasını isteyen küresel iradeler, elbette ki, Büyük Ortadoğu Projesi karşısında, Büyük İsrail Devleti projesi karşısında, Batı'nın Şark Projesi karşısında Türk milletinin savunma mekanizmalarını ortadan kaldırmak isteyenlerdir.
Millete hizmet için kurulmuş olan bu tür stratejik kurumların garantörü dün "bağımsızlık karakterimdir" diyen Mustafa Kemal Atatürk'tü; bugün ise "Hoş Geldin Atatürk" diyen Milli Ekonomi Modeli'nin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Atatürk'ün mirasına sahip çıkamadık, bugün ağır faturasını ödüyoruz; bari bundan sonrası için içimizdeki tek çözüm sahibi Prof. Dr. Baş'ın kıymetini bilelim.
- Asgari Ücret Komisyonunda işçiler temsil edilmiyor! / 20.12.2024
- Bayram değil, seyran değil, Trump bizi niye öptü? / 18.12.2024
- Asgari ücrette ‘kabullenilmiş çaresizlik’ yaşanıyor / 17.12.2024
- Yeni Suriye’nin net kazananları ABD ve İsrail / 14.12.2024
- Suriye’de fotoğrafın büyüğünü görmek! / 13.12.2024
- İsrail’i Suriye’de şimdi kim durduracak? / 11.12.2024
- Suriye BOP’unun tamamlanması, Türkiye BOP’una işaret / 10.12.2024
- Kuzeyden güneye ‘İsrail koridoru’ tamamlanıyor / 07.12.2024
- ‘Halep’e girdik’ derken Kıbrıs’ı kaybediyoruz / 06.12.2024