Mübarek Kadir Gecesi'nden sonra bizleri bayrama eriştiren Cenab-ı Hakk'a (c.c.) hamd ü senalar olsun.
Ekonomik krizin, terörün tedirginliğinin, işsizliğin verdiği bıkkınlığın hanelere yansıdığı bir bayrama giriyoruz.
Ne hazin tecelli ki, Müslüman alemi de bizden farksız değil. Batı'nın kirli elleri ve sonsuz ihtirası, kaynak zengini Arap İslam ülkelerine Ramazan, bayram demeden çullanıyor.
Kapitalizmin pençesinde kıvranan Somali gibi Müslüman ülkelerde ise açlıktan ölümlerin başlayacağı haberleri yapılıyor.
Bir yanda yeryüzünün tüm zenginliklerini elinde tutan birkaç aile, diğer yanda nedeni sadece nefsî ihtiraslar olan açlık ve sefalet?
Bu tablo; Ehl-i Beyt mantığında yaşanmayan İslam anlayışının ve Batı'ya râm olan Müslümanların hali?
Ne kadar acı?
Günden güne Rabbinden uzaklaşan, nereden gelip nereye gideceğini unutan, hesap şuurunu yitiren insanımız ve insanlık bu kötü kaderi esasen eliyle yazıyor.
Zira Hz. Peygamber dönemindeki adil paylaşımı da, veren el olmayı da başarabiliriz.
Ancak o zaman birilerinin hesapları bozulacağı için bu bereket, huzur ve dua kapısı her zaman kilitli tutulmaya çalışılıyor?
Gerek ülkemizde, gerekse dünyada yaşananları seyrederken, çocukluğumuzun bayramlarını hatırlamak kısa bir süre de olsa içimizde, o günlerin huzurunu estiriyor.
Dedemin cömertliğini unutmak mümkün değil. Bayram sabahı evi dolar taşar, namazdan çıkanların ilk adresi olurdu. Yenilir, içilir, büyük-küçük herkes ilk bayram sevincini orada yaşar, bayramlaşırdı.
'Allahümmesalli Gavze Nine' diye anılan ninem neler yapmazdı ki bayram sabahı misafirleri için?
Yağlı koyun etinden hazırlanmış lahana sarmaları, pilavlar kahvaltılıkların yanında yer alırdı?
Büyük çömleklerde yoğurtlar, çorbalar ve tabii ki ninemin meşhur sütlaçları?
Kimseye "niye yedin" denmez, herkes gönlünce doyana kadar yer, dua ile kalkardı gönül sofrasından?
Büyüklerin sayıldığı, küçüklerin korunup-kollandığı günlerdi geçmişimiz, şimdi bu kalmadı?
Büyüğe hürmeti, saygıyı bıraktık?
Herhalde halk mahkemeleri denilen şey o gün dedemlerin uyguladığı mahkeme biçimiydi. Köyde küçük veya büyük bir olay olsa köyün en sevilen ve en otoriter insanı olarak dedem çağrılır; "Kibarın Rasımı" gelir, azalarını sağına soluna alır, mevcut olay gündem edilir, tartışılır ve hükümler verilirdi.
O kadar büyük davalar bu mecliste görüşülürdü ki, kan davası ile bitmesi mümkün davalar dahi barışla sonuçlanırdı.
Rahmetlik Hüseyin Amcam "Biz babamın yerini dolduramadık" diye hayıflanır, benim için de, "Bu hoca babamın yerini dolduruyor" derdi.
Bayramların gerçek manada bayrama dönüşmesi ve etrafımıza bir bayram yaşatmamız da işte bu manevi atmosferin sağlanması ile olur.
Biz çocukken bunlar vardı.
Yedirmeyi de bıraktık, gönül almayı da?
Bayramlar pek çok insan için üç beş gün dinlenmeye vesile tatil günlerine dönüştü, oysa Türk milletinin kardeş olup kucaklaştığı, dargınların barıştığı, yetimlerin, dulların sevindirildiği, büyüklerin kabirlerde dualar ile hatırlandığı kutsal zamanlar?
Hz. Peygamber'den böyle gördük...
Resûlullah (s.a.v.), Medine'ye geldiğinde Medinelilerin iki şenlik günleri vardı. O günlerde oyun oynar ve eğlenirlerdi. Peygamber (s.a.v.), "Bu günler nedir" diye sordu. Onlar da, "Cahiliyye döneminde bu günlerde şenlik yapar eğlenirdik" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), "Şüphesiz Allah, bu iki gününüzü bundan daha hayırlı iki güne tebdil edip değiştirdi; Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı" buyurdu. (Sünen-i Ebu Davud, hadis no: 1134).
Iyaz b. Abdullah'tan (r.a.) rivayete göre, Ebu Said el-Hudri şöyle haber vermiştir:
"Resûlullah (s.a.v.) bayram günü musallaya çıkar, insanlara iki rekât namaz kıldırırdı. Sonra selam verip ayakta durarak insanlara dönerdi. Cemaat de oturur vaziyette idiler ve şöyle buyurdu: 'Sadaka veriniz, sadaka veriniz.' En çok sadaka verenler kadınlardı. Kadınlar yüzüklerini, küpelerini ve neleri varsa her şeyi verirlerdi." (Sünen İbn-i Mace, hadis no: 1288).
Bayramlar, dargınların barıştığı, Müslümanların birbirini ziyaret ederek hasbihal ettiği zamanlar olduğu gibi, hastaların ve kabirlerin de unutulmadığı, sadaka verilerek mazlumların sevindirildiği kutsal günlerdir.
Bayramımız mübarek olsun.
Ekonomik krizin, terörün tedirginliğinin, işsizliğin verdiği bıkkınlığın hanelere yansıdığı bir bayrama giriyoruz.
Ne hazin tecelli ki, Müslüman alemi de bizden farksız değil. Batı'nın kirli elleri ve sonsuz ihtirası, kaynak zengini Arap İslam ülkelerine Ramazan, bayram demeden çullanıyor.
Kapitalizmin pençesinde kıvranan Somali gibi Müslüman ülkelerde ise açlıktan ölümlerin başlayacağı haberleri yapılıyor.
Bir yanda yeryüzünün tüm zenginliklerini elinde tutan birkaç aile, diğer yanda nedeni sadece nefsî ihtiraslar olan açlık ve sefalet?
Bu tablo; Ehl-i Beyt mantığında yaşanmayan İslam anlayışının ve Batı'ya râm olan Müslümanların hali?
Ne kadar acı?
Günden güne Rabbinden uzaklaşan, nereden gelip nereye gideceğini unutan, hesap şuurunu yitiren insanımız ve insanlık bu kötü kaderi esasen eliyle yazıyor.
Zira Hz. Peygamber dönemindeki adil paylaşımı da, veren el olmayı da başarabiliriz.
Ancak o zaman birilerinin hesapları bozulacağı için bu bereket, huzur ve dua kapısı her zaman kilitli tutulmaya çalışılıyor?
Gerek ülkemizde, gerekse dünyada yaşananları seyrederken, çocukluğumuzun bayramlarını hatırlamak kısa bir süre de olsa içimizde, o günlerin huzurunu estiriyor.
Dedemin cömertliğini unutmak mümkün değil. Bayram sabahı evi dolar taşar, namazdan çıkanların ilk adresi olurdu. Yenilir, içilir, büyük-küçük herkes ilk bayram sevincini orada yaşar, bayramlaşırdı.
'Allahümmesalli Gavze Nine' diye anılan ninem neler yapmazdı ki bayram sabahı misafirleri için?
Yağlı koyun etinden hazırlanmış lahana sarmaları, pilavlar kahvaltılıkların yanında yer alırdı?
Büyük çömleklerde yoğurtlar, çorbalar ve tabii ki ninemin meşhur sütlaçları?
Kimseye "niye yedin" denmez, herkes gönlünce doyana kadar yer, dua ile kalkardı gönül sofrasından?
Büyüklerin sayıldığı, küçüklerin korunup-kollandığı günlerdi geçmişimiz, şimdi bu kalmadı?
Büyüğe hürmeti, saygıyı bıraktık?
Herhalde halk mahkemeleri denilen şey o gün dedemlerin uyguladığı mahkeme biçimiydi. Köyde küçük veya büyük bir olay olsa köyün en sevilen ve en otoriter insanı olarak dedem çağrılır; "Kibarın Rasımı" gelir, azalarını sağına soluna alır, mevcut olay gündem edilir, tartışılır ve hükümler verilirdi.
O kadar büyük davalar bu mecliste görüşülürdü ki, kan davası ile bitmesi mümkün davalar dahi barışla sonuçlanırdı.
Rahmetlik Hüseyin Amcam "Biz babamın yerini dolduramadık" diye hayıflanır, benim için de, "Bu hoca babamın yerini dolduruyor" derdi.
Bayramların gerçek manada bayrama dönüşmesi ve etrafımıza bir bayram yaşatmamız da işte bu manevi atmosferin sağlanması ile olur.
Biz çocukken bunlar vardı.
Yedirmeyi de bıraktık, gönül almayı da?
Bayramlar pek çok insan için üç beş gün dinlenmeye vesile tatil günlerine dönüştü, oysa Türk milletinin kardeş olup kucaklaştığı, dargınların barıştığı, yetimlerin, dulların sevindirildiği, büyüklerin kabirlerde dualar ile hatırlandığı kutsal zamanlar?
Hz. Peygamber'den böyle gördük...
Resûlullah (s.a.v.), Medine'ye geldiğinde Medinelilerin iki şenlik günleri vardı. O günlerde oyun oynar ve eğlenirlerdi. Peygamber (s.a.v.), "Bu günler nedir" diye sordu. Onlar da, "Cahiliyye döneminde bu günlerde şenlik yapar eğlenirdik" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), "Şüphesiz Allah, bu iki gününüzü bundan daha hayırlı iki güne tebdil edip değiştirdi; Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı" buyurdu. (Sünen-i Ebu Davud, hadis no: 1134).
Iyaz b. Abdullah'tan (r.a.) rivayete göre, Ebu Said el-Hudri şöyle haber vermiştir:
"Resûlullah (s.a.v.) bayram günü musallaya çıkar, insanlara iki rekât namaz kıldırırdı. Sonra selam verip ayakta durarak insanlara dönerdi. Cemaat de oturur vaziyette idiler ve şöyle buyurdu: 'Sadaka veriniz, sadaka veriniz.' En çok sadaka verenler kadınlardı. Kadınlar yüzüklerini, küpelerini ve neleri varsa her şeyi verirlerdi." (Sünen İbn-i Mace, hadis no: 1288).
Bayramlar, dargınların barıştığı, Müslümanların birbirini ziyaret ederek hasbihal ettiği zamanlar olduğu gibi, hastaların ve kabirlerin de unutulmadığı, sadaka verilerek mazlumların sevindirildiği kutsal günlerdir.
Bayramımız mübarek olsun.
Prof. Dr. Haydar Baş / diğer yazıları
- Birlikten vazgeçmeyin / 25.11.2024
- Sadece temennilerle hatırlanan öğretmenler / 24.11.2024
- Eğitim başkadır öğretim başka / 23.11.2024
- İmam Ali'nin devlet adamlarına nasihatleri / 22.11.2024
- Hz. Peygamber'in davet mektupları / 21.11.2024
- İslam tarihinde ilk fitne / 20.11.2024
- Önce insan denmedikçe... / 19.11.2024
- İnsan hakları konusu / 18.11.2024
- Unutulan kadın / 17.11.2024
- Dünya MEM diyor ya Türkiye? / 16.11.2024
- Sadece temennilerle hatırlanan öğretmenler / 24.11.2024
- Eğitim başkadır öğretim başka / 23.11.2024
- İmam Ali'nin devlet adamlarına nasihatleri / 22.11.2024
- Hz. Peygamber'in davet mektupları / 21.11.2024
- İslam tarihinde ilk fitne / 20.11.2024
- Önce insan denmedikçe... / 19.11.2024
- İnsan hakları konusu / 18.11.2024
- Unutulan kadın / 17.11.2024
- Dünya MEM diyor ya Türkiye? / 16.11.2024