"Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor."
(Yahya Kemal Beyatlı)
Evet, şairin dediği gibi ölüm bir kader… Kaçamazsın bu gerçekten. Mutlaka bir gün gelir seni bulur. Sevgili öğrencim de bu gerçeğin içinde kendini buldu. Hakkın rahmetine kavuştu. Allah rahmet eylesin.
Ben, sevgili Prof. Dr. Haydar Baş'ı 1965 yılında tanıdım. Trabzon İmam Hatip Okulu'na atandığımda kendisi son sınıfta öğrenciydi. O günden bu güne kadar saygıya, sevgiye bağlı kalınarak dostluğumuz devam etti.
Öğrenciliğinden beri kendisi Atatürk hayranıydı. Atatürk'ün kimliğine, Çanakkale'deki, Kurtuluş Savaşı'ndaki başarılarına, kurduğu TC'ye hayrandı. Zaman zaman geniş söyleşilerine katıldım. Zaman zaman da ikili söyleşilerimiz oldu, her zaman ve her yerde bizim simgemizin ve değişmez liderimizin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu korkmadan, çekinmeden dile getirdi.
Bu yaklaşımı İmam Hatip öğrencisi iken 10 Kasım Atatürk'ü Anma programındaki konuşmasında da yüreklice dile getirmişti.
"Ben Atatürk sevgisini annemden aldım," derdi. Onun için Sevgili Haydar Baş, göstermelik değil gerçek bir Atatürkçüydü.
Zeki bir insandı. İnsanlarla iletişim kurmakta ayrı bir yeteneğe sahipti. Liderlik özelliği vardı. İmam Hatip Okulunda öğrenci cemiyeti başkanlığı yaptı. Toplumla olmak, kürsüden seslenmek, topluma bir şeyler götürmek gençliğinden beri getirdiği meziyetlerdi.
Trabzon İmam Hatip Okulu'nda o yıl, son sınıfta 12 kişi vardı. Bazı öğrenciler benim yaşımdaydı. Onun içi o gençlerle ilişkilerim çok iyiydi. İyi dost ve arkadaştık. Evime gelirlerdi ve annem onlara çay yapar, yanında evde ne varsa ikram eder ve o gençleri hoş karşılardı. Ama terbiyelerinde veya insani ilişkilerinde hiç olumsuzluk görmedim.
Geniş söyleşilerde, "Ekrem Hocam, benim okumamı sağlamıştır. Çünkü okulda bazı öğretmenleri sevmiyordum ve o nedenle okulumu bırakacaktım. Ama Ekrem Hocamı çok sevmiştim ve sevmiştik. O nedenle okuluma devam ettim" derdi.
Trabzon Lisesi'nde beraber çalıştık. Öğretmenlik döneminde de öğrencileriyle, öğretmen arkadaşlarıyla iyi ilişkiler içinde olmuştur.
İyi bir iş adamı oldu. Çelik tencere üretiminde, tekstil alanında verimli çalışmalar yaptı. Üretime yönelik yatırımlar oldu. Sıfırdan başlayarak ekonomik yönden de başarı sağladı.
Ne yalan söyleyeyim Prof. Dr. Haydar Baş, benim ezberimi bozdu. Bizler, kapitalizmin etkisiyle büyümüş insanlarız. Ders kitaplarımızda, siyaset alanında bize öğretilen üretim toplumu olmaktı. Hatta biz eğitimciler, "Eğitim üretim içindir" yaklaşımını savunduk yıllarca. Bana imzalı bir eserini verdi bir gün. "Milli Ekonomi Modeli" isimli bu eseri enine boyuna okudum. Sevgili yazar, bizi tüketim toplumu olmaya davet ediyordu. Gerçekten şaşırdım. Nasıl olur diye kendisine sordum. "Öğretmenim, bir toplum fakirse, alım gücü yoksa sen ne kadar üretirsen üret, üretilenden zenginler yararlanır. Toplumu zenginleştirirsek, alım gücü artar ve üretileni tüketir."
Doğru bir yaklaşımdı. Yeraltı, yerüstü kaynaklarımızı bu toplum için kullanırsak elbette ki ülkemizde hiç kimse geçim sıkıntısı çekmeyecektir. Ama gel de anlat bugünkü siyasilere.
İyi insan, vatansever insan, çağdaş insan, ilkelerinden taviz vermeyen insan, sevgili öğrencim Prof. Dr. Haydar Baş, güle güle git. Eminim ki yetiştirdiğin gençlik senin ilkelerinin takipçisi olacaklardır. Ruhun şad olsun.
Makber sonudur dekayıkın bu
Bir sırr-ı garibi Halikin bu…
(Abdülhak Hamit Tarhan)
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023