Otoyol ve köprü ücretlerine zam
Otoyol ve köprü geçiş ücretleri, gece yarısından geçerli olmak üzere yüzde 60'ı bulan zamlı ücrertlerle yeniden belirlendi.
15.05.2024 00:21:00
Haber Merkezi
Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) ve Yap-İşlet-Devret (YİD) kapsamında özel şirketler tarafından işletilen otoyol ve köprülerin geçiş ücretleri, 15 Mayıs Çarşamba günü saat 00.00'dan itibaren geçerli olmak üzere yeniden düzenledi.
Gelen zamla, 15 Temmuz Şehitler ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nden otomobiller için geçiş ücreti 15 TL'den 24 TL'ye çıkarıldı.
Osmangazi Köprüsü'nden en ucuz geçiş ücreti 290 TL'den 399 TL'ye yükseldi.
1915 Çanakkale Köprüsü'nde geçiş ücreti 295 TL'den 419 TL'ye çıkarıldı.
İstanbul Ankara Anadolu Otoyolu geçiş ücreti 134 lira, İstanbul İzmir Otoyolu Osmangazi Köprüsü'nden geçiş dahil 984 lira oldu.
Karayolları Genel Müdürlüğü (KGM) tarafından kamuya ait otoyol ve köprülere yüzde 76, Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan otoyol ve köprülere ise yüzde zam yapılmıştı.
Pek çok sektörde iflasların kapısı açıldı
Stratejist Tuğba Özay, enflasyonla mücadele kapsamında sıkı para politikaları ile birlikte krediye erişimin zorlaştığına ve borçlanma maliyetlerinin arttığına işaret ederek, "İflaslar önümüzdeki dönemde bir miktar ön plana çıkabilir. Geçen ay itibarıyla iflas başvuruları tüm dünyada arttı" diye konuştu. İhracatta sıkıntı yaşayan özellikle hazır giyim, deri, ayakkabı ve tekstilde iflaslar yaşanıyor.
14.05.2024 22:40:00 / Güncelleme: 15.05.2024 00:01:38
AHMET TURAN YİĞİT
Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Fatih Karahan'ın yılın ikinci enflasyon raporu toplantısında yaptığı açıklamalar geçen haftanın en önemli gündem maddeleri arasında yer aldı.
Fatih Karahan'ın açıklamalarının oldukça önemli olduğunu ifade eden Stratejist Tuğba Özay, ForInvest YouTube kanalında yaptığı değerlendirmede, "2024 yılında Merkez Bankası enflasyon tahminini yükseltti. 2024 yıl sonu yüzde 36 olan enflasyon tahmini, yüzde 38 olarak güncellendi. Enflasyonun yılbaşından bu yana beklentilerin üzerinde seyretmesinin nedenleri arasında aslında ekonomi yönetimi iki konuya dikkat çekiyor. Birincisi, ücret artışları nedeniyle ön plana çıkan iç talep, güçlü talep... İkincisi, fiyatlama davranışlarında beklenen enflasyona değil de geçmiş enflasyona yönelik fiyatlama hareketi. Diğer taraftan, hizmet enflasyonunun yapışkanlığı da gündeme geliyor. Burada özellikle kiralar tarafındaki etkinin ön plan çıktığını görüyoruz. Ancak kira artışlarının bir miktar durmuş olmasının gelecek dönemde hizmet enflasyonu tarafındaki katılığı yumuşatması bekleniyor" dedi.
Alım gücü düşüyor
'Ücret artışı yapılacak mı?' sorusunun da son dönemlerde sıklıkla dile getirildiğini kaydeden Tuğba Özay, "İçeride enflasyon artmaya devam ettikçe, alım gücü eriyor. Alım gücü eridikçe, yeni ücret artışları beklentileri ön plana çıkıyor. Merkez Bankası, yılın ikinci yarısında sıkı para politikalarıyla birlikte güçlü iç talebin zayıflamasını bekliyor. Diğer taraftan bu zayıflamayla birlikte cari dengede de iyileşmenin devam etmesi hedeflleniyor. Enflasyon tahmininin yüzde 36'dan, yüzde 38'e yükseltilmesinin nedenleri arasında ise emtia ve ithalat fiyatlarında yukarı yönlü seyir olması var. Orta Doğu'daki jeopolitik gerilimin artması, petrol fiyatlarını ve diğer emtia fiyatlarını yükseltti. Diğer taraftan sadece emtialar değil, gıda tarafında da yukarı yönlü bir revizyon olduğunu görüyoruz." Uygulanan para politikaları ile 'yumuşak iniş, sert iniş' senaryolarının konuşulduğunu kaydeden Tuğba Özay, "Para politikasının gecikmeli etkisini de göz önünde bulundurduğumuzda şu an itibarıyla sert inişten bahsedemeyiz. Ancak, önümüzdeki dönemde sıkı para politikaları, krediye erişimin zorlaşması, borçlanma maliyetlerindeki artışlar özellikle şirketleri zorlayacak. Burada, iflasların önümüzdeki dönemde bir miktar daha ön plana çıktığını görebiliriz. Almanya'da dahi sıkı para politikalarının etkileriyle iflaslarda yüzde 30'a yakın artış görülüyor. Geçtiğimiz ay itibarıyla iflas başvuruları tüm dünyada artmış durumda" diye konuştu.
Türkiye'ye gelen yabancılar vole peşinde!
Yabancı yatırımcı tarafında son haftalarda özellikle tahvil alımlarının dikkat çektiğini hatırlatan Tuğba Özay, "Son 2 haftada 1 milyar 364 milyon dolarlık tahvil alımı gerçekleşti. Bir taraftan da hisse almaya devam ediyorlar. Ama yabancının gelip kalıcı olduğunu hala söyleyemiyoruz" dedi.
Büyükşehirlerde özel güvenlik elemanı sıkıntısı yaşanıyor
Güvenlik Servisleri Organizasyon Derneği (GÜSOD) Başkanı Turgay Şahan, "Özel güvenlik sektöründe çalışan eksikliği en ciddi sorunlardan biri haline geldi. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde barınma koşullarının son birkaç yılda yüksek maliyetlere ulaşması, tersine göçe neden oluyor" dedi.
14.05.2024 22:28:00
AHMET TURAN YİĞİT
Özel güvenlik sektörü dünyada 57 milyar, Türkiye'de ise 3 milyar Euro'ya ulaştı. Türkiye'de her yıl ortalama yüzde 3 ila 7 oranında büyüme gerçekleşiyor. Bu büyümenin arkasında; salgın hastalıklar, doğal afetler, ekonomik krizler, dünyada yaşanan olaylar gibi birçok neden yer alıyor. Özellikle bireylerin ve toplumun güvenlik konusunda yaşadığı endişe, özel güvenlik hizmetlerine olan talebin artışını ve sektördeki büyümeyi destekliyor.
Güvenlik Servisleri Organizasyon Derneği (GÜSOD) Başkanı Turgay Şahan, özel güvenlik sektörünün öneminin artık tartışılmayacak bir noktada olduğunu ve bu durumun getirdiği personel ihtiyacının da aynı şekilde büyüdüğünün altını çizdi. Ülkelerin risk durumları dikkate alınarak beş yıllık ağırlıklı ortalama doğrultusunda değerlendirilen 2023 yılı Global Terörizm Endeksi'nde Türkiye'nin 23'üncü sırada yer aldığını söyleyen Şahan, "Bunun nedeni küresel mülteci hareketleri gibi faktörlerdir" diye konuştu.
Sektörde iş gücü açığı var
Ekonomik krizler, doğal afetler, salgın hastalıklar, iklim değişikleri, siber güvenlik sorunları, siyasal kutuplaşmalar gibi etkenlerin global ve yerel ölçekte güvenlik risklerini artırırken, aynı sebeplerin özel güvenlik sektörünün kaynağı olan iş gücünü de azalttığını söyleyen Şahan, şunları söyledi: "Çalışan eksikliği en ciddi sorunlardan biri haline geldi. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde barınma koşullarının son birkaç yılda yüksek maliyetlere ulaşması, tersine göçe neden oluyor. Ayrıca ülkemiz gençlerinin prim, erzak, ikramiye gibi yardımların yapıldığı başka işlere yönelmesi, sektörde insan kaynağı ihtiyacına yol açıyor. Kamu kurum ve kuruluşlarının pozitif yönlü maaş uygulamaları ile özel sektör maaş uygulamaları arasında büyük farklar oluşu, özel güvenlik görevlilerinin tercihlerini kamu kurumlarından yana kullanmasına sebep oluyor. Bu durumu, polis ve bekçi alımları da takip ediyor ve sektörümüz kaynak kaybediyor. Üniversitelerde lisans derecesinde sektöre yönetici yetiştirilememesi, personelin özlük haklarının iyileştirilememesi, kolluk kuvvetlerinin yardımcısı niteliği taşıyan özel güvenlik görevlisi olmanın toplum tarafından meslek sahibi olma statüsünün benimsenmemesi, personellerin güvenlik sektöründe çalışma tercihini daraltıyor. Personel temin kaynağının güçlendirilmesinin, temin süreçlerinin kısaltılmasının ve alan eğitimleriyle özel güvenlik sektörünü branşlara ayırarak mesleki yeterliliğin yükseltilmesinin sektörümüzün kaynak yönetimini pozitif yönde etkileyeceğine inanıyoruz."
Türkiye hemşirelerini başka ülkelere kaptırıyor
Türkiye’de sağlık sektörü, 1 milyon 350 bin sağlık çalışanıyla hizmet veriyor. Ancak bu büyük sayının içindeki hemşire sayısı, yaklaşık 260 bin ile dünya ortalamasının oldukça altında kalmakta
14.05.2024 22:05:00
Yenal Arman
Türkiye'de sağlık sektörü, 1 milyon 350 bin sağlık çalışanıyla hizmet veriyor. Ancak bu büyük sayının içindeki hemşire sayısı, yaklaşık 260 bin ile dünya ortalamasının oldukça altında kalmakta. Bu durum, hemşirelerin önemini ve ülkedeki eksikliğini gözler önüne seriyor.
OECD ülkelerinde her bin kişi başına düşen hemşire sayısı ortalama 9.2 iken, Türkiye'de bu sayı 3'ün altında seyrediyor. Bu oran, Türkiye'nin sağlık hizmetlerindeki personel açığını ve hemşire ihtiyacını net bir şekilde ortaya koyuyor. 85 milyonluk nüfusa sahip Türkiye için ideal olan hemşire sayısının 500-600 bin civarında olması beklenirken, mevcut durumda bu sayının yarısından azına sahip olduğumuz görülüyor.
Diğer ülkelerin Türkiye'den hemşire çekme çabaları da bu açığı daha da belirginleştiriyor. Hemşirelerin yurt dışına gitme eğilimi, Türkiye'deki sağlık sistemini daha da zorlayan bir faktör haline gelmiştir. Sağlık hizmetlerinin kalitesini ve erişilebilirliğini artırmak için hemşire sayısının artırılması ve mevcut sağlık personelinin desteklenmesi gerekmektedir.
Bu veriler ışığında, Türkiye'nin sağlık alanında hemşire sayısını artırarak OECD ortalamalarına ulaşması ve hatta geçmesi için stratejik planlamalar yapması ve bu alanda yatırımlarını artırması büyük önem taşımakta. Hemşirelerin eğitimi, çalışma koşulları ve kariyer olanaklarının iyileştirilmesi, bu mesleğe olan ilgiyi artırarak hemşire açığını kapatmada önemli bir adım olacaktır.